“Fikrimi çalmaları mühim değil, asıl mühim olan kendi fikirlerinin olmaması.” Tesla’ya atfedilen bu söz, bugün yaşadığımız pek çok toplumsal ve bireysel çıkmazı özetliyor. Çünkü çağımızda en kıymetli kaynak altın ya da petrol değil, düşünce.
İş dünyasında bunun yansımalarını görüyoruz. Bir girişimci parlak bir fikirle ortaya çıkıyor, kısa sürede onlarca benzeri türeyiveriyor. Sosyal medyada yeni bir içerik üretiliyor, birkaç gün geçmeden yüzlerce kopyası dolaşıyor. Eğitimde bile özgün fikirden çok “sınavda çıkacak soruya benzer soru” aranıyor. Yani özgünlüğün yerini, sürekli tekrarın kolaylığı alıyor.
Oysa fikir çalmak, bir bakıma düşüncenin gücünü gösterir. Çalınan şey değerlidir çünkü. Ama hiç fikir üretememek, başkalarının söylediklerini papağan gibi tekrar etmek, çok daha ciddi bir krizdir. Bu kriz sadece bireysel değil, toplumsal sonuçlar da doğurur. Bir toplum özgün düşünce üretmiyorsa, teknolojide başkalarının gerisinde kalır, kültürde kendi sözünü söyleyemez, siyasette kendi yolunu çizemeyip başkalarının rotasında savrulur.
Bugün sosyal medya paylaşımlarımıza bakın: Hep aynı sözler, aynı klişeler, aynı yüzeysel yorumlar... Herkes konuşuyor ama çok az kişi gerçekten düşünüyor. Bu da bizi hızla tüketen ama üretemeyen bir topluma dönüştürüyor.
Halbuki düşünmek, fikir üretmek zor değildir; cesaret ister. Çünkü yeni fikir, eleştiri alır, tartışılır, bazen yanlış çıkar. Ama işte o yanlışlardan öğrenilir, yeni yollar bulunur, insanlık ilerler. Edison onlarca kez başarısız olmasaydı, bugün elektriği bu kadar yaygın kullanabilir miydik? Ya da Tesla, dönemin devlerine rağmen kendi çizgisinde yürümese, bugün kullandığımız pek çok teknolojinin temeli atılabilir miydi?
Gelecek, hazır düşünceleri tekrar edenlerin değil, özgün fikir üretme cesaretini gösterenlerin olacak. Hepimizin kendimize sorması gereken soru şudur:
“Ben bugün hangi özgün fikri söyledim, hangi yeni bakışı ortaya koydum?”
Cevabımız sessizlikse, başkasının fikirlerini ne kadar paylaştığımızın ya da sahip çıktığımızın hiçbir önemi kalmaz. Çünkü esas kayıp, kendi zihnimizde başlattığımız yolculuğu tamamlayamamış olmamızdır.