“6 Şubat depreminde yitirdiğimiz canların anısına…”
6 Şubat 2023
Pazartesi
04.17
Hepimizi derinden sarsan bir sabaha uyandık iki yıl önce. Hepimizin yüreğinde kanayan bir yaraya dönüştü o gece.
O gece sabaha doğru gerçekleşen deprem 11 şehrimizi yıkmış ama 81 şehrimizin her bir köşesinde yaşayan her ferdiyle tüm Türkiye’yi yürekten yakmıştı.
Birçok acıyı yaşayan milletimiz o gün tarihinin en büyük acılarından birini yaşadı yine. Üzüldük, ağladık, yıkıldık, yandık, kahrolduk hep birlikte.
Yazının başlığını 90’lı yıllardan itibaren ilk günkü duyguyla dinlediğim Müzisyen Abdulbaki Kömür’ün hayatımızdan yitip gidenlerimiz için yazdığı “Son Kuşlar” isimli parçasındaki bir cümleden aldım. Zira bu parçayı son iki yıldır her dinlediğimde 6 Şubat depreminde yitirdiğimiz canlar geliyor gözümün önüne.
…
Adıyaman, Hatay, Maraş, Malatya, Antep, Osmaniye, Adana, Diyarbakır, Urfa, Kilis ve Elazığ şehirlerimiz 2 sene önce yaşanan deprem acısının odağı ve yakın tanığı oldular. Geriye kalan 70 şehrimiz de yaşanan bu tarifsiz acıyı aynı duyguda paylaştılar.
O gece ve sonrasında enkaz çalışmalarının devam ettiği geçmek bilmeyen günler/geceler boyunca kayda geçmeyen her bir görüntü ateş düştüğü yeri yakar misali kendi çevresinde bir ömür azalmayacak bir yangını yakarken, kayda geçen her bir görüntü de bütün ülkenin yüreğinin en orta yerinde sönmeyecek bir ateşi yaktı.
Depremin yıktığı şehirlerimizde yaşayan ve depremde sağ kurtulabilen her bir insanımız doğup büyüdüğü şehrin sokaklarında yürürken mahallesini tanıyamamanın, tanıdık bir sima bulamamanın, birlikte büyüdüğü en yakınlarıyla karşılaşamamanın hüznünü yaşadı aylar boyunca, hala yaşıyorlar.
Hiç kimse yoktu artık adresinde. Bildikleri hiçbir adresi bulamadı arayanlar yerinde. Depremde kaybettiğimiz 50 bini aşkın insan bilinen/bilinmeyen, görünen/görünmeye nice dramlar bırakarak göçüp gitmişlerdi ardları sıra.
Kanayan yürekleriyle ve yaşlı gözleriyle bakakalan, yaşarken ölen nice beden kaldı gidenlerin peşi sıra.
…
Yaşanan o zorlu süreç boyunca Edirne’den Kars’a, Antalya’dan Sinop’a bütün şehirlerimiz ve bu şehirlerde yaşayan her bir ferdimiz tüm imanlarıyla deprem alanına koşmaya, elinden geldiğince yaralara merhem olmaya çalıştı.
Hepimizi sarsan deprem anından itibaren herkes bedeniyle/zihniyle/kalbiyle deprem acısının yaşandığı her yerdeydi.
Matemler paylaşıldı,
Doğudan batıya, güneye kuzeye milyonlarca el birbirine uzandı.
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı, her şeyin anlamsızlaştığı, insanların boş gözlerle bakıp durduğu o zor günlerde tek teselli belki de bu birlik, kardeşlik ve dayanışmaydı.
…
Yazımın sonunda Maraş’ta yaşayan, depremin odağında olan, nice öğrencisini/tanıdığını/dostunu kaybeden değerli eğitimci dostum/abim Mustafa Köneçoğlu hocamın depremden kırk gün sonra evine geçmesinin ve evin bahçesinde açan filizlerin ardından yazdığı ve beni derinden etkileyen aşağıdaki duygularını paylaşmak istiyorum.
“Kırk gün sonra balkondan bakabilmek: Meğer ağaçlarımız çiçeğe durmuş, kuşlarımız şarkıya... Demek ki yaşanılacak.”
Evet,
Her bir saniyenin bitmek bilmeyen bir asra dönüştüğü o yüzyılın felaketinde gözümüzün önünde yitip gidenlerin ardından acımız büyük. Lakin geride kalanlar için yaşama sebeplerimiz var.
Geride kalanlarımız için yaşamalı/yaşanılmalı.
Mustafa Köneçoğlu dostumun dediği gibi çiçeğe duran ağaçlar için, yeniden yeni şarkılara duran kuşlar için… yaşanılmalı.
Şüphesiz hep birlikte yeniden yaşanılacak.