6 Şubat’ta sarsılan toprakların ardından, sadece binalar değil; hayatlar, umutlar ve gelecek de yerle bir oldu.

O gün acının, yıkımın ve kayıpların gölgesinde milyonlarca insanın kaderi değişti.

Bir yandan enkaz altında kalanların çığlıkları, diğer yandan sarsıcı sessizlik içinde kaybolan umutlar…

Yaşam mücadelesi, felaketin izlerini her sokakta, her kalpte derin yaralar bıraktı.

Depremin hemen sonrasında, çaresizlik ve umutsuzluk dalgası sardı şehirleri.

Yıkılan binalar, bir zamanlar sıcak yuvalara ev sahipliği yaparken şimdi acıların anılarını taşıyor.

İnsanlar; evlerini, sevdiklerini, gelecek hayallerini bir anda geride bırakmak zorunda kaldı.

Göç etmek zorunda kalanlar yeni hayatlar kurma mücadelesi verirken, kalıp çadırlarda yaşayanlar hayatın getirdiği zorluklarla, belirsizlikle yoğrulmuş günler geçirdiler.

Her adım, geçmişin izlerini silmeye çalışırken aynı zamanda geleceğe dair umut arayışının bir parçası haline geldi.

Bu felaket, modern çağın insanlık dramalarından biri olarak hafızalarımıza kazındı. Milyonlarca insanın acılarına tanıklık ederken sarsıcı gerçek; doğanın gücü karşısında ne kadar kırılgan olduğumuzu bir kez daha gösterdi.

Yıkımın gölgesinde, toplum olarak birbirimize ne kadar muhtaç olduğumuzu fark ettik.

İyileşme süreci, sadece binaların yeniden inşası değil; aynı zamanda ruhların, toplulukların ve umudun yeniden inşasıdır. İki yıldır bunun için mücadele eden yüzlerce tanıdığım oldu. Birbirinden kıymetli.

Peki, bu felaketin ardından bize ne gibi görevler düşüyor?

Öncelikle, acı çeken kardeşlerimize omuz vermek; onların yaşadığı travmayı, kayıpları ve zorlukları hafifletmeye çalışmak.

Toplumsal dayanışma ve empati, bu yaraların sarılmasında şüphesiz en önemli araçlarımızdan biri.

İkinci olarak, depremin altını çizen hatalardan ders çıkararak, geleceğe yönelik daha güvenli, daha dirençli altyapılar inşa etmeliyiz.

Bilimsel gerçeklere dayalı, sürdürülebilir ve adil bir şehirleşme, benzer felaketlere karşı toplumumuzu güçlendirecektir.

Üçüncü görevimiz ise, unutulmamak ve tarihin aynasından ders çıkarmaktır.

Bu acı olay, sadece bir doğal afet değil, aynı zamanda insanlık durumunun, toplumsal dayanışmanın ve yönetim anlayışının sorgulanması gereken bir dönemeçtir.

Gelecek nesillere, bu felaketten alınan dersleri aktararak ortak yaşam alanlarımızda dayanışma, sorumluluk ve adalet duygularını pekiştirmeliyiz.

Sonuç olarak 6 Şubat depremi, milyonlarca insanın yaşamını alt üst eden bir felaket olarak hafızalarımıza kazındı.

Acının, yıkımın ve çaresizliğin ardından kalan sorumluluk; iyileşme sürecine katkıda bulunmak, geleceği inşa ederken daha bilinçli adımlar atmaktır.

Bizler, bu acı deneyimden doğan ortak yaralarımızı sarmak, unutulmayanları unutmamak ve daha dirençli bir toplum oluşturmak için gereken çabayı göstermeliyiz. Çünkü gerçek değişim, acıların ardından gelen umut tohumlarının yeşermesiyle mümkündür.