Başarı nedir, nasıl elde edilir?
Çocukken bize hep aynı şeyler öğretildi: Çok çalış, dürüst ol, sabret.
İyi bir eğitim al, mesleğinde yüksel, alnının teriyle kazan.
Ama belli ki bu eski usul formüller! modası geçmiş masallardan ibaretmiş.
Yeni dünyanın kuralları çok daha pratik ve kazançlı: Ne kadar saçmalarsan, o kadar kazanırsın.
Üstelik bu “başarı formülü” yalnızca sosyal medya ya da televizyonla sınırlı değil.
Müzik dünyasında da aynı tabloyu görüyoruz. Artık şarkı yapmak için anlamlı sözler yazmaya, melodik bir yapı kurmaya falan gerek yok. Biraz küfür, bolca cinsellik, mümkünse rastgele bir hayvan sesi ekleyin—mesela geçenlerde köpek havlamasıyla meşhur olan bir şarkı vardı—ve işte, gençler arasında trend olmanız kaçınılmaz!
Ama itiraf edelim, bu bile bir çaba gerektiriyor. Öyle ya, söz yazmak, müzik üretmek, ne kadar basit olursa olsun emek isteyen şeyler.
Oysa sosyal medyanın sunduğu daha “pratik” bir yöntem var: Canlı yayın açıp insanlardan para toplamak.
Üstelik artık izleyici çekmenin sıradan yöntemleri yetmiyor, bu işte sınırlar giderek daha fazla zorlanıyor.
Kimisi mahremiyetini paraya dönüştürüyor, kimisi ahlaki tüm değerleri çöpe atıyor.
Bir zamanlar “ayıp” sayılan, özel olan ne varsa, artık bir “bağış” karşılığında sergilenir hâle geldi. Herkesin gözü önünde, herkesin izniyle. Birileri “Ne olacak canım, kendi tercihi” diyebilir ama burada asıl sorulması gereken soru şu: Biz bu noktaya nasıl geldik? Biz ne ara bu kadar uzaklaştık değerlerimizden?
Ne oldu da, insanlık mahremiyetini üç beş hediye karşılığında satacak duruma geldi? Ne oldu da, bu seviyesizliği izleyen ve destekleyen devasa bir kitle oluştu?
Bu tablo sadece bireylerin tercihiyle açıklanamaz.
Bu, ahlaki ve toplumsal bir çöküşün resmidir. Emek, çaba, değer artık rağbet görmüyor. Kolay yoldan para kazanmak için ne kadar sınırları zorlarsan, o kadar “başarılı” sayılıyorsun.
Tabii bu “yeni nesil başarı” sadece sosyal medya ve müzikle de sınırlı değil. Birkaç skandala karıştıysanız, üstüne birkaç ay hapiste yattıysanız, televizyon kapıları da sonuna kadar açık. Sonuçta toplum olarak ceza çekeni değil, skandal çıkaranı ödüllendiriyoruz. Hem ekranlarda adalet arayanlara eğlence lazım, değil mi?
Bu noktada asıl mağdurlar kim, biliyor musunuz? Yıllarca çalışıp didinen, meslek sahibi olup ay sonunu zor getiren insanlar. Kimi uykusuz gecelerde sınavlara hazırlanırken, kimi üç kuruş fazla kazanmak için iki işte birden çalışıyor. Ama sosyal medyada üç hareketle para kazananların yanında pek şansları yok. Çünkü biz artık emek değil, eğlence peşindeyiz.
Ve sistem bunu gayet iyi biliyor. Adaletin terazisi, dikkat çekeni tartamıyor. Hangi suçtan yargılanırsanız yargılanın, birkaç ay sessiz kalmanız yeterli. Sonra büyük bir dönüş videosu, birkaç gözyaşı, biraz mağduriyet hikâyesi… İşte yeniden zirvedesiniz!
İşin acı tarafı, bu hikâyenin sonunu biliyoruz ama izlemeye devam ediyoruz. Belki içten içe şöyle düşünüyoruz: “Kim bilir, belki bir gün sıra bize gelir!” Çünkü artık kimse alın teriyle, emeğiyle zengin olabileceğine inanmıyor.
Ama bu kadar karamsar olmayalım. Belki de biz yanılıyoruzdur. Belki gerçekten de bu vasıfsızlık şovunun altında derin bir deha vardır. Ne de olsa bu kadar insanı ekrana kilitlemek, haksız kazancı meşrulaştırmak ve suçları bile şova çevirmek ciddi bir yetenek gerektirir.
Bu durumda, yeni nesil başarı formülü açık ve net: Ne kadar gösteri, o kadar para. Ve unutmayın, emek sadece romantik filmlerde kutsal. Gerçek dünyada izlenme sayısı her şeyden önemli.
Belki artık hepimiz bu yeni düzene ayak uydurmalıyız!
Ne de olsa adalet aramak yorucu, boş konuşmak ise kazançlı.