
Bazı değerler vardır, yerinden oynadığında tamiri mümkün olmaz. Edep de böyledir. Üzerimizde bir süs değil, bizi biz yapan bir libastır. Söküldüğünde, yırtıldığında ya da hoyratça çıkarılıp bir kenara atıldığında ne nasihat işe yarar ne de geç kalmış pişmanlıklar. İşte bu yüzden atalarımız, “Edep libası sökülene iğne iplik kâr etmez.” demiştir. Bu söz, bir ahlak öğüdünden öte, bir toplumsal uyarıdır.
Bir eğitimci olarak sınıfta, okul koridorlarında ve sosyal hayatta şunu açıkça görüyorum: Bilgi çoğalıyor, imkânlar artıyor fakat edep aynı hızla güçlenmiyorsa, ortaya çıkan boşluk gürültüyle doluyor. Ses yükseliyor, söz sertleşiyor, sınırlar belirsizleşiyor. Oysa edep, ses kısmak değildir, ölçüyü bilmektir. Susmak değildir; doğru zamanda, doğru sözle konuşabilmektir.
Edep, başkasının alanına saygıdır. Edep, haklıyken incitmemektir. Edep, bilginin kibirle değil, tevazuyla taşınmasıdır. Bugün çocuklarımıza matematik öğretiyoruz, fen öğretiyoruz, yabancı dil öğretiyoruz. Bunlar elbette kıymetlidir. Ancak edep öğretilmeden kazanılan her başarı, içi boş bir kabuk gibidir. İlk darbede çatlar.
Son yıllarda özellikle dijital mecralarda, “rahatlık” adı altında bir hoyratlık meşrulaştırılıyor. Söylenmemesi gereken sözler kolayca söyleniyor, yapılmaması gereken davranışlar alkışlanabiliyor. Edep, sanki eskimiş bir kelimeymiş gibi kenara itiliyor. Oysa edep eskimez, insan eskir. Değerlerden uzaklaştıkça dilimiz sertleşir, bakışımız bulanıklaşır, vicdanımız yorulur.
Eğitim, yalnızca akademik kazanımların toplamı değildir. Eğitim, karakter inşasıdır. Karakterin harcı da edeptir. Ailede başlar, okulda pekişir, toplumda karşılık bulur. Eğer bu üç halkadan biri koparsa, onarmaya çalıştığımız yer sürekli dağılır. İşte o zaman iğne iplik kâr etmez.
Şunu açıkça söylemek gerekir: Edep, korkuyla öğretilmez. Baskıyla yerleşmez. Örnekle, tutarlılıkla ve samimiyetle kazanılır. Öğretmen, öğrenciye yalnızca anlattıklarıyla değil; susuşuyla, itiraz edişiyle, hata karşısındaki duruşuyla da ders verir. Aynı şekilde anne baba da çocuğuna söylediklerinden çok, yaşadıklarıyla iz bırakır.
Bugün toplumsal huzurdan, birlikte yaşama kültüründen, sağlıklı iletişimden söz ediyorsak; edebi merkeze almak zorundayız. Çünkü edep yoksa, hak arayışı kavgaya dönüşür. Edep yoksa, eleştiri hakarete evrilir. Edep yoksa, özgürlük başkasının sınırını ihlal eder.
Atasözleri boşuna söylenmez. Onlar, nesillerin biriktirdiği tecrübelerin kısa ve sarsıcı özetleridir. “Edep libası sökülene iğne iplik kâr etmez.” sözü de bize şunu hatırlatır: Bazı kayıplar, zamanında önlem alınmadığında telafi edilemez. O hâlde geç kalmadan, yeniden ve ısrarla edebi konuşmalıyız. Evde, okulda, sokakta ve ekranda.
Çünkü edep, insanın kendine saygısının dışa yansımasıdır. Kendine saygısı olan, başkasını incitmez. Ve edep yerinde durdukça, toplum da ayakta kalır.