Teknolojinin insan hayatına kattığı kolaylıklar tartışılmaz. Ancak bu kolaylıklar, doğru kullanılmadığında beraberinde ciddi sorunları da getiriyor. Özellikle telefon bağımlılığı, yetişkinlerden ziyade çocuklar üzerinde telafisi güç yaralar bırakıyor.
Aileler ev içerisinde özellikle huzurlu 1-2 saat geçirebilmek adına ilkokul çağındaki çocuklara telefonları verip köşelerine çekiliyorlar. O telefonlar çocukların eline geçince çocuk üzerinde ne kadar büyük bir hasar oluşturduklarının bilincinde de değiller.
Çocuklar, hayata dair ilk izlenimlerini, düşünsel ve duygusal gelişimlerini, çevreyle etkileşim kurarak geliştirirler.
Oyunlar oynar, doğayı keşfeder, sosyal ilişkilerde bulunurlar. Ancak ne yazık ki, artık bu doğal gelişim alanlarının yerini küçük bir ekran almış durumda.
Telefon bağımlılığına hapsolan çocuklar, bilişsel ve duygusal anlamda büyük bir darbe alıyor.
Telefon bağımlılığının en büyük etkisi, çocukların problem çözme becerilerindeki zayıflıkla kendini gösteriyor.
Sürekli olarak tüketmeye yönlendirilen çocuklar, hiçbir katkı sağlamayan yüzlerce video, içerik ve gönderi arasında kayboluyor.
Düşünmeye, sorgulamaya, çözüm üretmeye teşvik edilmeyen bu çocuklar, en basit bir sorun karşısında bile çözümsüz kalabiliyor.
Kendine güvenmeyen, inisiyatif alamayan bireyler olarak yetişiyorlar.
“Sorumluluk Bilincinin Zayıflaması”
Telefon bağımlılığı, çocuklarda sadece zihinsel becerileri değil, aynı zamanda sorumluluk bilincini de törpülüyor.
Odasını toplamaktan derslerini yapmaya kadar birçok sorumluluğu yerine getiremeyen bir nesil inşa ediliyor.
Çünkü telefon ekranında geçirilen uzun saatler, çocukların zaman algısını çarpıtıyor.
Hangi işi ne zaman yapması gerektiğini, önceliklerini belirlemeyi öğrenemiyorlar.
“Duygusal Yoksunluk”
Telefon bağımlılığı, çocukların duygusal anlamda da gelişimlerini engelliyor.
Aile içi iletişim azalıyor, arkadaşlık ilişkileri yüzeysel bir hale geliyor.
Çocuk, gerçek duygular yerine sanal bir dünyanın yüzeysel tatminleriyle yetiniyor. Paylaşmayı, empati kurmayı, sabretmeyi öğrenemiyor.
Doğal olarak günlük hayattaki gerçek ilişkilerinde ciddi sorunlarla karşılaşıyor.
Peki, bu tabloyu tersine çevirmek mümkün mü? Elbette mümkün.
Ancak bu, ailelerin, eğitimcilerin ve toplumun el ele vermesiyle gerçekleşebilir.
1.Çocukların telefonla geçirdiği süreyi sınırlandırmak, ekran sürelerini düzenlemek
şart. Ancak bu süreçte onları anlamlı alternatiflerle buluşturmak gerekiyor.
2.Çocukları doğa ile tanıştırmak, oyun oynamaya teşvik etmek, fiziksel aktivitelerle
meşgul etmek oldukça önemli.
3.Çocukların gerçek arkadaşlıklar kurması, grup etkinliklerine katılması teşvik edilmeli.
4.Aileler, çocuklarıyla daha fazla vakit geçirmeli, onları dinlemeli ve onlara örnek
olmalı.
Sonuç olarak, telefon bağımlılığı sadece bugünün değil, yarının da en büyük problemlerinden
biri olmaya aday. Bu bağımlılığın çocuklar üzerindeki etkilerini görmezden gelmek, geleceği
tehlikeye atmak demektir.
Bu nedenle, her bir birey, çocuklarımızın sağlıklı bir zihin ve ruh dünyasına sahip olması için
çaba göstermelidir. Unutmayalım ki çocuklar bizim geleceğimizdir; ancak onları bugünden
koruyamazsak, geleceği kurtarmamız mümkün olmayacaktır.