“İnsan hem alçak hem de yüce bir yaratıktır.” – Fyodor Mihailoviç Dostoyevski, Suç ve Ceza
“Suç ve Ceza” adlı romanda, etkilenip altını çizdiğim önemli bir cümleydi. İnsan dediğimiz varlık, iki uçlu bir terazidir aslında. Bir kefesinde merhamet, sevgi, adalet; diğer kefesinde hırs, bencillik ve kötülük… Dostoyevski, “Suç ve Ceza” adlı romanında bu gerçeği çarpıcı bir biçimde ortaya koyar: İnsan, hem meleklerle yarışacak kadar yüce, hem de şeytanın karanlığında boğulacak kadar alçak olabilir.
Raskolnikov’un hikâyesi sıradan bir cinayet romanı değildir. O, kendi içinde Tanrı’ya kafa tutan, adaletin terazisini kendi aklıyla kurmaya çalışan bir adamdır. Bir yandan bir can alır, öte yandan bir çocuğun gözyaşında yıkanmak ister. Suçun ağırlığı vicdanına çökerken, insan olmanın yükünü de sırtında taşır. Çünkü Dostoyevski’ye göre insan, yalnızca aklın değil, aynı zamanda ruhun, duygunun ve derin çelişkilerin yarattığı bir varlıktır.
Bugün de baktığımızda aynı çelişkilerle örülmüşüz. Bir yanda savaş uçakları, bombalar; diğer yanda enkaz altındaki çocuğa uzanan bir el… Bir yanda doğayı katleden eller; diğer yanda bir ağacı korumak için kendini zincirleyenler… Aynı insanoğlu, hem mahveder hem inşa eder, hem yıkar hem yapar. İşte bu yüzden Dostoyevski'nin sözü çağlar üstüdür.
Peki ya biz hangisiyiz? Her birimizde yücelik de var, alçaklık da. Seçim bizim. Gözümüzü kapattığımız her adaletsizlikte biraz alçalırız. Kalbimizi açtığımız her mazlumda biraz yüceliriz. Bir çocuğun saçını okşarken melekleşir, bir yalanla bir kalbi kırarken karanlığa bir tohum eker.
İnsan yalnızca doğduğu için insan değildir; seçtiği, yaptığı, susarak ya da konuşarak katkı sunduğu her şeyle “insan” olur. Bu yüzden Dostoyevski’nin sarsıcı tespiti sadece felsefi bir görüş değil, aynı zamanda derin bir çağrıdır: Kendine dön, içindeki alçaklıkla yüzleş, yüceliği ise yalnızca sözle değil, eylemle kur.
Çünkü yücelik, sadece yüksek ideallerle düşünmek değil; en küçük anda, en sessiz köşede bile iyiyi, doğruyu ve adaleti seçebilmektir. Bir çocuğa sırf güldüğü için teşekkür edebilmektir yücelik. Yorulmuş bir omuza destek olmaktır, hiç tanımadığın birinin acısını duyabilmektir. Kırmamak için susmak, susmamak gerektiğinde ses olmaktır.
Alçaklık ise çoğu zaman büyük bir kötülük olarak değil, sessiz bir ihmal olarak girer hayatımıza. Gördüğümüz yanlışlara göz yummak, “Beni ilgilendirmez” demek, küçücük bir yalanla bir kalbi soğutmak, bir haksızlık karşısında başımızı çevirmek… Bu kadar sade, bu kadar sıradan hatalarla alçalmaya başlarız. Ve bu alçalış, farkında olmadan içimizi kemirir, bizi kendimize yabancılaştırır.
Dostoyevski, “Suç ve Ceza”da yalnızca Raskolnikov’u anlatmaz aslında. Hepimizi anlatır. İçimizdeki karanlıkla hesaplaşmaya cesaret edemeyen yanımızı… Bir kötülüğe mantıklı gerekçeler uydurabilen zekâmızı… Sonra da o aklıyla kendini cezalandıran kalbimizi…
Bu yüzden bu söz, bir yazarın değil, bir ruh hekimini andıran bir düşünürün uyarısı gibidir:
“İnsan, hem alçak hem de yüce bir yaratıktır.”
Çünkü bu iki uç, bizim içimizde hep birlikte yaşar. Ve biz her sabah, her karar anında, her öfke patlamasında veya her susuşta o teraziyi yeniden kurarız.
Bazen sadece bir bakışla insanlığa saygı duyulur; bazen tek bir cümleyle bütün bir hayat küçülür.
Bir doktor, sabaha kadar bir hastayı yaşatmaya çalışırken insanlık göklere çıkar; başka biri, sırf çıkarı için aynı anda bir çocuğun gözyaşını görmezden gelirken yerin dibine iner.
Bu yüzden hayat, yücelik ve alçaklık arasında asılı kalmış bir terazidir. Ve her insan, kendi terazisinin terazicisi…
Dostoyevski’nin yüz yıl önce yazdığı bu cümle, hâlâ tazeliğini koruyorsa bu, insanın değişmeyen hakikatini yüzümüze tokat gibi vurduğu içindir.
O hâlde soralım kendimize, gün bitmeden:
Bugün hangi yanı ağır bastı içimizde?
Yüceliğe mi adım attık, yoksa alçaklığa mı göz kırptık?
Unutmayalım…
Vicdanımız, kalbimizin aynasıdır. O aynaya ne gösterdiğimiz, kim olduğumuzu değil; kim olmaya cesaret ettiğimizi belirler.
Ve belki de Dostoyevski’nin cümlesindeki o büyük çatışma, en çok bu yüzden bu kadar evrensel ve bu kadar insanca:
Çünkü bizler, hem yükselebilen hem düşebilen tek varlığız bu dünyada.
İnsan…
Hem alçak, hem de yüce bir yaratık.
Hangisini yaşatacağımızsa yalnızca bizim elimizde.