Yavuz Bülent Bakiler’in İzinde
Cebeci İstasyonu… Adı bile insana eski bir Ankara akşamını hatırlatıyor. Şehrin gri taşlarının, yağmurdan sonra koyulaşan kaldırımlarının, uzaklardan gelen tren düdüğünün iç burkan o yankısının mekânı… Yavuz Bülent Bakiler, “Cebeci İstasyonu ve Sen” şiirinde tam da bu atmosferi, insanın içine işleyen bir sessizliği bir bekleyişi bir ayrılığı dile getiriyor.
Bir akşamüstü, ince ince yağan yağmurun altında iki insan… Ne bir söz, ne bir gülüş, ne de öfke… Sadece sessizlik. Ama öyle bir sessizlik ki, kelimelerden daha gürültülü. “Mühürlenmişti ağzımız” diyor şair, “Sessizliği üstümüzden atamıyorduk.” İşte bu, çoğu ayrılığın, çoğu kırgınlığın dili: konuşulamayan, anlatılamayan, sadece bakışlarda ve yüreklerde kalan sözler.
Cebeci İstasyonu, bu şiirde sadece bir tren durağı değil. Orası bir hayat durağı. İnsan ömründe bazen öyle anlar vardır ki, zaman donar, mekân unutulmaz bir fotoğraf karesine dönüşür. Yağmur, trenin nefes nefese soluğu, Ankara Kalesi’nden gelen eski bir saatin tıkırtısı… Bütün bunlar, sevdanın fonunu oluşturuyor. Şairin gözünde sevdiğinin bakışları, “bilinmez renkte” bir deniz gibi, hem büyüleyici hem ürkütücü.
Ve şiirde beni en çok vuran satırlardan biri:
"Gitsek gitsek diyordun."
Bu cümlede hem bir kaçış hem bir sığınma arzusu var. İnsan bazen bulunduğu yerden değil, yüreğinin içinden kaçmak ister. Ama bilir ki nereye giderse gitsin, içinde taşıdığı yük de onunla gelir.
“Cebeci İstasyonu ve Sen”, sadece bir aşk şiiri değil; aynı zamanda Ankara’nın, trenlerin, yağmurun ve sessizliğin hikâyesi. Bir bakıma, şairin iç dünyasındaki fırtınaların, yağmur damlalarıyla aynı ritimde düştüğü bir sahne. Ve biz, bu sahneyi okurken kendi hayatımızdaki “Cebeci İstasyonları”nı hatırlıyoruz. Beklediğimiz, uğurladığımız, suskun kaldığımız, gitmek isteyip de gidemediğimiz anları…
Şiirin sonunda bir çağrı var:
"Gel ey ciğerime saplanan hançer / Gel ey yüreğime oturmuş kurşun"
Bu çağrı, yalnızca sevgiliye değil, belki de geçmişin ta kendisine. Çünkü bazı ayrılıklar kapanmaz, bazı hatıralar unutulmaz. Ve bazen, insan bütün acısına rağmen o yarayı tekrar görmek ister.
Yavuz Bülent Bakiler, bu şiiriyle bize şunu hatırlatıyor: Sevda, bazen bir istasyonda başlar ve ömür boyu devam eder. Bazen yağmurla, bazen sessizlikle, bazen de gözlerden taşan yaşlarla. Ama ne olursa olsun, kalpte bir yerde hep o istasyonun adını taşır.
Belki de hayatın en derin izleri, “Cebeci İstasyonu” gibi, kimsenin tam olarak bilmediği ama bizim asla unutamadığımız duraklarda kalır.